Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylaması ve 2053 yılına kadar net-sıfır sera gazı emisyonlu bir ekonomiye ulaşma taahhüdü ile karbonsuzlaşma ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması da bir devlet politikası olarak enerji politikamızın ana hedefleri arasına girdi. Net sıfır emisyon hedefi ile fosil yakıt kaynaklarından yenilenebilir enerjiye geçiş yapmak durumundayız. Özellikle üretim için yoğun enerjiye ihtiyaç duyan sektörlerde bu zaruri. Demir-çelik, çimento, gübre ve enerji sektörleri gibi Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) kapsamında yer alan sektörlerin karbonsuzlaşma ve enerji verimliliği hedeflerine ulaşmasında, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi giderek artıyor. Son yıllarda çevresel sorunlara karşı sanayicilerin farkındalığının artması, AB’nin Karbon Nötr kıta olma hedefi kapsamında ihracatı etkileyecek mevzuatları uygulamaya koyması, yenilenebilir enerji teknolojilerinin maliyetlerinin düşmesi ve verimliliklerinin artması ile yenilenebilir enerji yatırımlarını teşvik eden politikaların ve teşviklerin bulunması belirtilen unsurların başında yer alıyor. Özellikle ilimizin yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları bakımından en avantajlı iller arasında ön sırada geldiği düşünülürse, bölgemizde farkındalık ve ilgi daha yüksek olurken bu yönde eğilim de artıyor. Yenilenebilir enerjiye geçişte farkındalık olmakla birlikte maliyetler, uzun vadeli geri dönüşler, teknolojik etkiler süreci geciktirebiliyor.
Yeşil üretim modeli benimsenmeli
AB Yeşil Mutabakatı sınırda karbon uygulamaları ile üretimin önünde bir engelmiş gibi görünmekle birlikte uyum sürecinin hızlı olması yeni ticaret sistemini sanayicimizin lehine çevirmek mümkün. Özellikle enerji yoğunluğu ve dolayısıyla karbon yoğunluğu yüksek sanayi sektörlerimizin üretim süreçlerini AB Yeşil Mutabakatı penceresinden hızla gözden geçirip gerekli önlemleri şimdiden alacak adımları atması zorunlu. Ancak, yapılan çalışmalar ve raporlar sanayicilerimizin henüz hazırlık aşamasında olduğuna da işaret ediyor. Mutabakatın kamuoyu ile paylaşılmasından bu yana EBSO olarak bizler de hem gereken farkındalığı sağlamak, hem de üyelerimizi teknik olarak bilgilendirmek adına başından itibaren sürecin takipçisiyiz. Fiyat avantajı sayesinde yıllardır AB pazarında yer alan Türk malları, karşılaşacağı yüksek karbon vergisi nedeniyle cazibesini yitirebilir. Türk sanayicisi ya çevreci üretim modelini benimseyecek, gereken yatırımları yapacak ve AB ile ticaret yapmaya devam edecek ya da AB ile ticaretten vazgeçip başka pazarlara yönelecek. Bu kapsamda, şirketlerimiz “Yeşil Üretim Modeli”ni benimseyerek, konusunda uzman mühendisler ile çalışmalı ve diğer uzmanları istihdam ederek ya da danışmanlık hizmeti alarak; karbon emisyonlarını hesaplatmalı, çıkan sonuca göre azaltma hedeflerini ve maliyetlerini belirlemeli ve ona göre stratejilerini geliştirmeli.
Daha fazla yatırıma ihtiyacımız var
Hükümetimiz, yenilenebilir enerji yatırımlarını teşvik eden çeşitli destek mekanizmaları sunuyor. En son destek örneği olarak, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından Dünya Bankası desteğiyle hayata geçirilen “Türkiye Yeşil Sanayi Projesi” verilebilir. Söz konusu projede amaç, Türkiye’de sanayinin sürdürülebilir ve verimli yeşil dönüşümünü desteklemek olan projenin toplam bütçesi 450 milyon dolar olarak belirlendi. Bu desteklerin önemli bir bölümü KOBİ’lerde güneş enerji sistemlerinin kurulması ve işletilmesi başlığı altında makine ve teçhizat giderlerini desteklemekte ve destek üst limiti 14 milyon lira. Genel bir değerlendirme yapıldığında ise yenilenebilir kaynaklardan enerji üretiminin önünün tamamen açılması için tümü özelinde ayrı yasal düzenleme yapılması, her fabrikanın üzerine ya da sahasına kurulabilecek GES’lerin hiçbir engele tabi olmadan yaygınlaşması sağlanmalı. Bu kapsamda, başta güneş enerjisi olmak üzere sanayicimizin yenilenebilir enerjiden daha fazla faydalanabilmesi, üretimin her aşamasının millileştirilmesi için daha fazla yatırıma ve desteğe ihtiyacımız olduğu ifade edilebilir.