Süper Lig’in 65 yıllık tarihine baktığımızda sadece bir takımın namağlup şampiyon olduğunu görüyoruz. Gordon Milne yönetimindeki Beşiktaş 1991-1992 sezonunda 30 maçta hiç mağlubiyet almadan (23 galibiyet, 7 beraberlik) şampiyonluğa ulaşırken bunu başaran ilk takım olmuştu.
Galatasaray ise 1985-1986 sezonunda 36 maçta yenilgi yüzü görmemesine karşın (20 galibiyet, 16 beraberlik) ligi şampiyon tamamlayan Beşiktaş’ın ardından averajla ikinci sırada kalmıştı. Siyah-beyazlı takım 36 maçta 22 galibiyet, 12 beraberlik ve 2 yenilgiyle hedefe ulaşıyordu…
Son 65 yılda yalnızca bir takımın namağlup şampiyonluğa erişebilmesi ve 31 yıldır bunu tekrarlayan bir başka ekibin çıkmaması bu işin ne kadar zor olduğunu anlatmaya yetiyor. Avrupa liglerinde de uzun yıllardır yenilgisiz şampiyon olan bir takım hatırlamıyoruz.
Hal böyleyken Fenerbahçe’nin bu sezon namağlup şampiyon olabileceğini ifade etmek kulağa fazla iddialı hatta ütopik gelebilir. Ancak futbolda imkansız diye bir şey yoktur. Futbol tarihi hayal gibi görünen nice başarılarla, nice zaferlerle doludur…
Fenerbahçe bu sezon Trendyol Süper Lig (8 maç) ve UEFA Avrupa Konferans Ligi’nde (8 maç) çıktığı tüm karşılaşmaları kazanarak 16’da 16 yaptı. Dzeko, Tadic, Szymanski, Fred ve Livakovic gibi uluslararası kaliteye sahip yıldızlarla güçlendirilmiş olsa da sanırım hiç kimse Fenerbahçe’nin berabere dahi kalmadan ekim ayının ortasına kadar gelebileceğini düşünmemiştir.
Sarı-lacivertli takımın “dosta güven, rakiplere korku” veren bu parıltılı performansında İsmail Kartal’ın payı büyük. İsmail hoca, 16 maçlık süreçte fiziksel, mental ve rotasyon anlamında Fenerbahçe’yi gayet başarılı biçimde yönetti. Sarı-lacivertli takım hem formasyon hem de oyun felsefesi olarak son derece şeffaf bir ekibe dönüştü. Jorge Jesus dönemindeki karmaşa ve dağınıklık ortadan kalktı. Özellikle de defansif zaafiyet sona erdi…
Peki İsmail Kartal bu keskin dönüşümü nasıl başardı?
– İsmail Kartal her şeyden önce futbola doğru pencereden bakıyor ve “denge felsefesi” üzerine oyununu inşa ediyor. Hücum odaklı veya defansif bir antrenör değil. Denge içinde her ikisini de talep ediyor ve fazlasıyla alıyor.
– Stopere Becao-Djiku ikilisini monte etti. Her ikisi de sert ve yüksek profilli isimler. Ferdi-Osayi-Oosterwolde üçlüsüyle bek rotasyonunu yaptı. Mert Müldür’ü yavaş yavaş yarışa dahil ediyor. Son derece isabetli bir hamleyle kaleyi Livakovic’e teslim etti ve 1 numaralı sorun çözüldü.
– Orta sahada birbirini tamamlayan iyi bir yapı oluşturdu. İsmail-Fred-Szymanski üçlüsü kısa sürede takımın lokomotifi oldu. İsmail defansif açıdan mükemmele yakın oynuyor. Fred tam bir pas istasyonu ve gerçek bir 8 numara olarak tüm görevlerini eksiksiz yerine getiriyor. Szymanski ise “problem çözen adam” rolünü üstleniyor. Golleri ve asistleriyle sahne alan Polonyalı son dönemde defansif katkılarıyla da dikkat çekiyor.
– İsmail hoca hücum hattına ise İrfan Can-Tadic-Dzeko üçlüsünü yerleştirdi. Geçen sezon birçok müsabakada ıslıklanan İrfan Can şimdiden 15 maçta 7 gol, 5 asiste imza attı. Tadic ve Dzeko’nun kaliteleri, deneyimleri zaten ortada. Hem skor katkılarıyla hem de liderlik özellikleriyle İsmail Kartal hocanın verdiği tüm görevleri eksiksiz yapıyorlar. İlerleyen yaşlarına rağmen her maçta ortaya koydukları mücadeleyle de herkese örnek oluyorlar.
– İsmail Kartal’ın geride kalan 3 aylık süreçte gerçekleştirdiği en önemli iş nedir diye sorarsanız benim cevabım, “felsefe değişikliği” olur. Evet, hoca birçok şeye dokundu, değiştirdi, tamir etti… Ancak bana göre en önemli icraatı takımın oyun felsefesini kökten değiştirmesi oldu. Fenerbahçe artık hem pozitif futbol oynuyor hem de rakiplerine sahanın her noktasında adeta nefes aldırmıyor. Sarı-lacivertli takımın kalecisi, savunması, orta sahası ve hücum hattı yüksek profilli oyunculardan oluşuyor. Bu takımda bundan sonra basit top kaybı yapan, dağlara taşlara vuran, rakip kovalamayan, defansif görevlerini aksatan oyuncuların yer bulması mümkün değil. Geçtiğimiz yıllarda bu oyunculardan fazlasıyla vardı Fenerbahçe’de. O yüzden her maç krizdi, her maç sinir, stresti…
* * *
Süper Lig’de naklen yayın gelirlerinin kuşa dönmesi neticesinde, kadro kalitesi açısından üç büyüklerle, Anadolu kulüpleri arasındaki makas son iki yılda çok ciddi biçimde açıldı. Bu sezon özelinde, Fenerbahçe ile Galatasaray’ın kadro bakımından Beşiktaş’ın bir hayli önünde olduklarını da ifade edebiliriz.
Hal böyleyken, Fenerbahçe’nin namağlup şampiyonluğu ütopya değil, zor olsa da ulaşılabilir bir hedeftir. İsmail Kartal hoca ve sarı-lacivertli takım “denge felsefesi” içinde kalarak doğru oyunu ilerleyen dönemde daha da geliştirirse, 38 maçlık zorlu maratonu hiç mağlup olmadan şampiyonluk kupasıyla bitirebilir.